Tekil Mesaj gösterimi
DurumOffline
admin
No Avatar
Uyarı:
Profil detaylarını görmek için üye girişi yapmalısınız

Üyeliğiniz bulunmuyorsa Kayıt ol linkine tıklayarak kayıt olabilirsiniz.

Adanalı Hanımağa 7

 
Post #1


Adanalı Hanımağa 7Sabah erken bir saatte Hanımağa?nın aramasıyla uyandım. Sesi keyifli ve neşeliydi. ?Bir saate geliyorum oraya. Hazırlanman için erkenden aradım!? diyerek kapattı. Hızlıca bir duş aldım, giyinip hazırlandım. Aşağı inip beklemeye başladım. Hanımağa?nın arabası tam dediği gibi bir saat sonra binanın önüne geldiğinde kapıyı açıp bindim. Arkamızda siyah bir Mercedes daha vardı. Onda da Hanımağa?nın adamları vardı ve bizimle geleceklerdi anlaşılan.Sarı saçları sırtına dökülüyordu. Siyah bir kot pantolonla mavi bir gömlek vardı üstünde. Çok güzel görünüyordu sabahın bu saatinde. ?Önce karnımızı doyuralım, sonra yola koyuluruz!? dediğinde ?Tamam!? dedim. Şoför bizi oldukça salaş bir ciğerciye götürdü. Adana usulü kahvaltıyla güne başladık. Sabahın bu saatinde ciğer yemek yeni yeni alışmaya başladığım bir şeydi ama Hanımağa için hayatının bir parçasıydı. Acemi olduğum için kendi eliyle ciğerleri dürüm yapıp veriyordu. Adamları da hemen arkamızdaki küçük masalarda kahvaltılarını yaptı. Adamların her biri korkutucu tipliydi ve silahları da muhtemelen bellerindeydi. Ama buna rağmen her biri Hanımağa?nın karşısında el pençe divan duruyordu.Kahvaltı sonrası yola koyulduk. Hanımağa?nın 98 model zırhlı Mercedes?i asfalt yolda yağ gibi akıyordu. Hep böyle bir arabam olsun istemiştim. Şimdiyse arka koltuğunda paşalar gibi yayılmış gidiyordum. Ama yine de bir kez olsun direksiyona geçmek isterdim?Yolda giderken bir benzinlikte durduk. Benzin alacağımızı sandım ama sonra durumu kavradım. Benzinlik Hanımağa?nındı. Arabadan iner inmez birkaç adam koştu hemen. Hanımağa işaret edince ben de onunla benzinliğin arkasındaki 2 katlı binaya gittim. Müdür olduğunu sandığım kişi Hanımağa?yı görür görmez ayağa kalkıp karşısına geçti, elini öpmek istedi ama Hanımağa geçiştirdi onu. ?Nasılsın Habip, hazır mı bizim emanet!? deyince adam ?Hazır Hanımağam, buyur!? diyerek masanın yanındaki siyah bir çantanın fermuarını açtı. Çantanın içi deste deste para doluydu. ?1 milyon Hanımağam!? dedi adam. Hanımağa ?Tuğrul sen çantayı al, ben tuvalete gideceğim!? dedi bana. Sonra da adama dönüp ?Tuvaletleri temiz tutuyorsun değil mi Habip, değilse yalatırım sana!? dedi katı, sert bir sesle. Müdür ise ?Yok, Hanımağam, emrettiğin gibi, tertemiz, pırıl pırıl!? dedi. Hanımağa?nın sert çıkışı adamı korkutmuştu. Bana da ürkek ürkek baktı.Hanımağa tuvalete giderken ben de adamla birlikte aşağı indim. Çanta epey ağırdı. Hayatımda bu kadar nakit parayı bir arada görmemiştim oysa şimdi elimde tutuyordum. Habip denilen adam benim kim olduğumu sorunca söyledim. Esmer, gür siyah saçlı, pos bıyıklı, heybetli bir adamdı ama Hanımağa?nın damadı olduğumu öğrenince hareketleri ve konuşması birden değişti. Benzinlik hakkında bilgiler verdi. Kocaman bir araziye yayılmıştı benzinlik. Çoğunlukla şehir dışlarında kalan ve az bilinen markalı bir istasyondu ama yine de işlekti. Büyük oranda kamyon ve tırlardan oluşuyordu müşterileri. Benzinliğin işlek bir marketi ile ufak bir lokantası da vardı.Çantadaki paranın 25-30 günlük bir hasılat olduğunu söyledi Habip. Benzinliğin bir köşesindeki tırları gösterip onların da Hanımağa?nın olduğunu ekledi. Şehirlerarası nakliye de yapıyordu Hanımağa. Habip Hanımağa?nın yol boyu sağlı sollu pek çok arazinin de sahibi olduğunu söyledi. ?Binlerce dönüm toprağı vardır Hanımağa?mın. Rahmetli kocası babamın da patronuydu. Zamanında kazandıklarını arsaya, tarlaya yatırmış. Bu benzinliğin arsası da onun. Sağ olsunlar iki kuşaktır onlar sayesinde ekmek yiyoruz!? dedi. Habib?in anlatımlarına göre Hanımağa tahminimden çok daha zengin ve güçlü bir kadındı.Biraz sonra Hanımağa siyah kalın topuklu ayakkabılarının üstünde salına salına yanımıza geldi. ?Aferin, tuvaletler temiz. Hep böyle ol!? dedi Habib?in sırtına vurup. Habip ?Emrin başım üstüne Hanımağam!? dedi. Hanımağa elimdeki çantayı gösterip ?Oğlum alsanıza çantayı abinizin elinden!? dedi gür sesiyle. Adamlardan biri koşar adım gelip elimde sıkı sıkı tuttuğum çantayı aldı ve zırhlı Mercedes?in bagajına koydu. Hanımağa Habip ile konuşurken ben de tuvalete gittim. Gerçekten de İstanbul?daki benzincilerde bulmakta zorlanacağım şekilde temizdi tuvaletler. Üstelik müşterilerin çoğu kamyoncu olmasına rağmen. Yeniden yola koyulduk. Yaklaşık bir saatlik yolculuk sonrası Karataş?a vardık. Adana?nın merkezinden sonra burası daha küçük ve sessiz bir yerdi. Hanımağa?nın yaptırdığı site denizden biraz içerde 4 bloktan oluşuyordu. Her blok 5 katlı 20 daireli, altlarında dükkânlar olan binalardı. Toplam 80 daire vardı. Müteahhit bizi inşaatın önünde bekliyordu, adı Cabbar?dı. Ellili yaşlarda, ince zayıf, kara kuru bir adamdı. Arabadan iner inmez Hanımağa?nın yanında bitiverdi. Yaltaklanıyor, onu memnun etmeye çalışan laflar söylüyordu ama Hanımağa hiç oralı olmuyordu. İnşaat halindeki binalardan birine girip katları dolaştık. İçerde işçiler çalışmaya devam ediyordu. Her biri Hanımağa?yı görür görmez hazır ola geçen bir asker gibi dikiliyordu. Hanımağa sanki bir kolordu komutanı misali teftişe çıkmıştı. Müteahhide sorular soruyor, beklediği cevabı alamadığı zaman sesini yükseltip kızıyordu. Cabbar ise kullandığı malzemelerin kalitesinden, fiyatından bahsediyordu sürekli.Hanımağa?nın beli silahlı adamları etrafımızda kalkan oluşturmuştu, müteahhit aralarında kalmış ve sesini çıkartamıyordu korkudan. Hanımağa beni tanıtıp defterlere bakacağımı söylediğinde Cabbar?ın Adana güneşinin altında yanmış alnında ter damlaları oluştu, yüzü kızardı. Bir boklar yediği anlaşılıyordu. ?Nasıl istersen Hanımağam ama gerek yok bana kalırsa, arkadaş yorulmasın hiç!? dedi titreyen sesiyle ama nafile. Hanımağa kararını vermişti. Şantiyenin konteynerden yapılma ofisi inşaatın yanındaydı. Hanımağa adeta baskın yapar gibi konteynerden içeri girdi. İçerde genç bir adamla kapalı bir kız vardı. Gür sesiyle ?Nurten aç bakalım şu defterleri, cezanızı kesmeye geldim!? dediğinde kız afalladı. Nurten adlı kız bir Hanımağa?ya bir bana bir de müteahhide baktı, beyaz yüzü renkten renge girdi. ?Emrin olur Hanımağam!? dedi ve dolaptaki mavi kapaklı dosyalardan birini çekip masanın üstüne koydu. Hanımağa?nın işareti üzerine patron koltuğuna oturdum. Hanımağa ?Biz biraz dışarda konuşalım seninle, onlar da çalışsın!? diyerek Cabbar?ın koluna girdi. Onlar birlikte dışarı çıkarken içerde genç adam, Nurten ve ben kalmıştık. Sözleşmede yazılan malzemelerin alım faturalarında bulunup bulunmadığını kontrol etmekti görevim. Kapı, pencere, fayans, musluk gibi ürünlerin her birinin faturalarını istiyordum. Genç adamla Nurten dosyaların içinden istediğim faturaları bulup çıkarmaya uğraşıyordu. Verdikleri faturaların pek çoğunda sözleşmede yazılanların haricinde ürünler alındığı, kullanıldığı görülüyordu. ?Bunların alınması lazımmış ama alınmamış, varsa faturası nerde, şunların faturası niye yok!? şeklindeki sorularıma Nurten ?Bilmiyorum, bizde sadece bunlar var!? diyerek yanıt veriyordu. Aslında biliyordu çünkü konuşmalarımızın arasında kendisinin Cabbar?ın kızı, genç adamın ise yeğeni olduğunu söylemişti. Cabbar?ın Hanımağa?ya yaltaklanmasına benzer şekilde o da bana yaltaklanıyordu. Sürekli çay ya da kahve teklif ediyordu ama ben istemiyordum. Hanımağa?nın verdiği görevi eksiksiz yerine getirmek istiyordum.Hanımağa haklıydı, müteahhit farklı markaların ya da sözleşmedeki markanın daha düşük kaliteli ürünlerini kullanıyordu. Bu şekilde kendi kârını artırmaya çalışıyor ama inşaatın kalitesini ve Hanımağa?nın itibarını düşürüyordu?Yarım saat kadar sonra Hanımağa ve müteahhit içeri girdi. Cabbar?ın yüzü Perşembe pazarı gibiydi. Korkudan titriyordu. Belli ki dışarda ifadesini almışlardı! Hanımağa ?Ee ne yaptın ne buldun!? diye sorunca durumu anlattım. Hanımağa Cabbar?a dönüp sert ve tok bir sesle ?Konuştuğumuz gibi, bu sana ilk ve son uyarım. Bundan sonra bir açığını yakalarsam seni sinek gibi ezerim!? dedi. Cabbar ?Yok Hanımağam, tövbe, bir daha olmaz!? diyerek elini öpmeye çalıştı ama Hanımağa onu tersledi. Hanımağa insan sarrafı olmuştu ve Cabbar?ın hırsızlık yaptığını anlaması için defterlerden çıkacak sonucu beklemesi gerekmemişti. Cezasını kesmişti?Birlikte dışarı çıktık. Adana sıcağı saat ilerledikçe daha da yakıcı olmaya başlamıştı. Hanımağa adamlarına dönüp ?Tamam, siz dönün, akşama kulüpte misafirler olacak, orayı hazırlayın. Müdür denen pezevenge de söyleyin kızları iş başlamadan içirip sarhoş etmesin gene yoksa onun anasını bellerim. Misafirleri güzelce ağırlayın, bir şeylerini eksik etmeyin. Benim biraz ailevi işlerim var Tuğrul?la. Erken biterse akşama uğrarım kulübe!? dedi.Adamlar bu duruma şaşırdılar ama Hanımağa?ya laf edecek kadar hadsiz değildiler. ?Emredersin Hanımağam!? ağızlarından çıkan tek söz oldu. Şoförünü de onlarla birlikte gönderdi. Karataş?ta ikimiz kalmıştık. Şoförün ona bıraktığı anahtarı bana uzatarak ?Hadi çalıştır bakalım!? dedi. Bahsettiği ailevi işin ne olduğunu bilmiyordum ve merak ediyordum. Adamlar gibi ben de şaşkındım. Anahtarı kontağa taktım. Arabanın 12 silindirlik motoru adeta kükredi. Hanımağa yanıma oturdu. ?Yüzme biliyor musun!? diye sorunca ?Biliyorum, neden!? dedim. ?Kaç zamandır şöyle denize girmeyi, güneşlenmeyi özledim. İşten güçten vakit bulamıyordum. Hem yanımda adamlar varken olacak iş değil bu!? dedi. ?Ailevi iş dediğin bu muydu!? diye sordum, gerçekten ilginç bir durumdu. Hanımağa ile birlikte denize girip güneşlenecektim. ?E ne deseydim adamların yüzüne bakıp, siz gidin biz denize gireceğiz mi deseydim!? dedi kızmış gibi. ?Yok, öyle değil de şaşırdım yani!? dedim. ?Şaşırmana gerek yok, damadımla beraber denize gidicem işte ne var bunda!? dedi sözlerim üzerine. ?Evin havuzu var, niye orada girmiyorsun!? diye sorduğumdaysa ?Hiç havuzla deniz bir olur mu Allah aşkına. Neyse uzatma hadi, çalıştır arabayı. Ben mayomu getirdim, sana da bir tane alalım yol üstünde!? deyince ?Tamam!? diyerek sürdüm arabayı. Hanımağa?nın tarifiyle sahile çıktım. Yol üzerinde bir dükkânın önünde durdum. Şort mayolardan beğendiğim bir tanesini aldım. Birkaç kilometre sonra özel bir tatil sitesinin önünde durmamı istedi. ?Burası özel bir site, bizi alırlar mı içeri!? diye sorduğumda beyaz dişlerini göstererek güldü. Hanımağa gibi bir kadını içeri almayacak adam daha doğmamıştı elbette ama gerçek farklıydı. ?Burada dairem var!? dedikten sonra indi arabadan. Arabanın bagajından sırt çantasını almamı istedi. Mayo ve diğer eşyaları onun içindeydi. Para dolu çantayı bagajda bırakıp içeri geçtik. Sitenin yöneticisi olduğunu tahmin ettiğim yaşlıca bir adam ?Hoş geldiniz Nurcan Hanım, neredesiniz kaç zamandır!? diyerek önümüzde bitiverdi. Anlaşılan burada Hanımağa değil Nurcan Hanım olarak tanınıyordu. Kendisi ayaküstü adamla sohbet ederken ben de etrafa bakındım. İki katlı, altlı üstlü dairelerden oluşan 25-30 kadar villa vardı. Villalar eskiye benziyordu. Sitenin havuzu çoğunlukla çocuklarla dolmuştu. Sitenin hemen ilerdeki plajı da doluydu. Konuşmaları biterken ?Ev şu karşıda!? dedi Hanımağa.Havuzun karşısında kalan villalardan birinin üst katındaydı dairesi. Binanın dışındaki merdivenden çıktık. Sırt çantasından anahtarı aldı ve kapıyı açtı. Uzun zamandır havasız kaldığı belli olan daireden yoğun bir rutubet ve küf kokusu geldi burnuma. ?Rahmetli almıştı burayı zamanında. O zamanlar sık gelirdik ama şimdi senede birkaç kere anca geliyorum. Geldiğimde de günü birlik denize girip dönüyorum. Onun için de fazla ilgilenemiyorum evle. Etraf kirli, dağınık biraz, kusura bakma!? deyince ?Olur mu, Estağfurullah!? dedim. Sigortaları açıp ışıkları yaktım. Hanımağa hemen perdeleri ve camları açtı içeri hava girmesi için. 2 oda ile Amerikan mutfaklı bir salondan ibaret küçük klasik bir yazlık daireydi. Odalardan birinde iki kişilik bir yatakla küçük bir dolap vardı. Diğer odada ise karşılıklı iki çekyat vardı. Salonda da iki tane çekyatla eski bir televizyon bulunuyordu. Küçük banyoda ise alafranga tuvalet ile ufak bir duşakabin vardı.?Karınla çocuklar gelince kalsınlar burada. İstedikleri kadar otursunlar, çocuklar İstanbul?da denize hasret kalıyorlar, burada hiç olmazsa güneşin denizin tadını çıkartırlar!? dedikten sonra kendini salondaki çekyatlardan birine bıraktı. ?Üfff, sıkıldım bu hayattan vallahi!? dedi. Ayağındaki topuklu siyah ayakkabılarını çıkarıp kenara attı. Çorapsız ayaklarını soğuk fayansın üzerinde gezdirirken bundan keyif alıyordu. Geriye yaslandı. Gözleri kapalı halde bir süre kaldı. Başını geriye atıp sarı saçlarını eliyle arkaya attı. Çıplak ayaklarını fayansın üzerinde oynatmaya devam etti. Derken gözlerini açtı, yerdeki sırt çantasını alıp ayağa kalktı. ?Boş boş oturmayı bırakalım artık. Ben şu odada giyineyim, sen de burada ya da öbür odada giyin!? diyerek yatak odasına geçip kapıyı kapattı. O giyinirken ben de yanındaki odada pantolonumu ve baksırımı çıkarıp yeni aldığım şort mayomu giyindim. Salona geçtim. Birkaç dakika sonra Hanımağa odadan çıktı. Şimdiye kadar gördüklerimden çok farklı bir haldeydi. Dizlerinin altına gelen askılı çiçekli bol bir elbise vardı üzerinde. Kırmızı askılı mayosunu elbisenin altına giymişti. Çıplak beyaz bacakları ve kolları pürüzsüzdü. Siyah büyük güneş gözlüklerini saçlarına atmış, elinde büyük bir hasır şapka tutuyordu. Diğer elinde ise plaj çantası vardı. Bir Hanımağa değil sıradan bir kadındı bu haliyle.Çıplak ayaklarıma bakıp ?Hay Allah, mayo aldık ama terlik almak aklımıza gelmedi!? dedi. ?Olsun, ayakkabı giyerim!? dediğimde ?Olur mu öyle şey yazlık yerde. Milleti üstümüze mi güldüreceksin!? dedi. Ardından da kapının yanındaki ayakkabılıktan bir çift terlik alıp ayaklarımın önüne attı. ?Bunlar rahmetlinindi, sana nasip olacağı varmış demek ki!? diyerek kendisi de parmak arası terliklerini giyindi. Güneş gözlüklerini takıp şapkasını başına geçirdi.Dışarı çıktık. Plaja giden taş döşeli yolda ağır ağır yürüdük. ?Güzel yermiş!? dediğimde ?Esk**en daha güzeldi!? diyerek yanıt verdi. Gri kumlu küçük taşlarla dolu plajda bir görevli yanımıza geldi. Genç bir adamdı. Hanımağa ?Delikanlı bize iki şezlongla bir şemsiye ayarla hemen!? deyince ?Hemen abla!? dedi adam ve ilerdeki plastik şezlongların oraya gitti. Az sonra iki şezlongu ve bir şemsiyeyi sürüye sürüye getirdi. Diğer insanların şezlonglarının yanındaki boş bir yere koydu. Hanımağa plaj çantasından cüzdanını çıkarıp adama yüklü bir bahşiş verdi. Adam ?Abla bir emrin olursa burdayım!? derken Hanımağa ?Tamam aslanım, çağırdığımda geleceksin, ona göre. Biz denizdeyken de çantamıza eşyalarımıza sahip çık!? dedi emir erine hitap eden bir komutan gibi. Adam da bahşişin ve Hanımağa?nın insanı çarpan etkisinden kurtulamayarak ?Emredersin abla!? dedi yanıt olarak.Hanımağa benim için de havlu getirmişti. Benim havlumu şezlonga kendisi serdi. ?Ne duruyorsun şaşkın, uzansana!? deyince ?Tamam!? dedim. Gerçekten de dediği gibi şaşkındım. Ben uzanırken kendisi elbisesini eteklerinden tutup başından çıkardı. Mayo sanmıştım ama bikini olduğunu o zaman gördüm. Kırmızı bikinisinin altı yandan bağcıklıydı. Kasıklarının arasındaki amının kabarıklığı kırmızı bikininin altında belli oluyordu. Senede birkaç kez güneşlenme fırsatı bulduğundan teni beyazdı. Şişkin ve yaşına rağmen dik görünen memeleri bikininin üst parçasını kabartmıştı. Üçgen parçaların ortasındaki ince askı gerilmişti memelerinin iriliğinden dolayı. Biçimli yuvarlak bir göbeği vardı. 45 yaşında olmasına rağmen kendine bakmış, vücudunu diri ve güzel tutmuş, salmamıştı.Hanımağa?nın normal, günlük kıyafetlerinin altında belli olmayan hazinesi şimdi hemen yanı başımdaydı. Adamlarının yanında olmayacak bir şey benim yanımda hayat bulmuştu. Damadıydım ve kendi kanından saydığı için çekinmiyordu benden.Şezlonga yatıp bacaklarını uzattı. Denizden gelen sıcak rüzgâr üzerimizden akıp geçiyordu. Bir süre denize girenleri seyrettik. Anneler, babalar, çocuklarla ailelerin olduğu bir yerdi burası. Karım ve çocuklar için iyi olurdu doğrusu. Yıllarca Ege ve Akdeniz otellerine, tatil köylerine dünyanın parasını bayılmıştık. Burada kendi evimizde gibi tatil yapabilirdik?Hanımağa?nın en yakın adamlarından bile gizlediği kendine ait saklı bir hayatı vardı. Kocası hayattayken yaşadıklarını o öldükten sonra yaşayamaz olmuştu. En azından eskisi kadar değildi. En basiti denize girmek bile onun için bir meseleydi artık. Bir Hanımağa olarak bir sürü erkeğe hükmediyor, onlara emirler veriyordu ama kadınlık tarafı eksik kalıyor, onu yaşayamıyordu. Yasemin?in söylediği bununla ilgiliydi, o da bir kadındı. Ama kalkıp da bana karşı duygular beslemesi, benden hoşlanması inanabileceğim şeyler değildi. Kafam bu düşüncelerle meşgulken ?Hadi denize girelim!? diyen Hanımağa?nın sözüyle kendime geldim. Karşımda ayaktaydı. ?Tamam, girelim!? dedim ve kalktım. İnsanların arasından geçerek sıcak kumlara basa basa denize yürüdük. Hanımağa bir assolist gibi kendinden emin, etrafına bakarak ilerliyordu. Hanımağalık ruhuna işlemişti ve bundan kurtuluşu yoktu. Pek temize benzemiyordu deniz ama daha tam öğle olmamasına rağmen sıcacıktı. Beyaz köpüklü sular ayaklarımızı yıkarken biraz daha ilerledik. Hanımağa yavaşça dalgaların arasına bıraktı kendini ve kulaç atmaya başladı. Ben de peşinden bıraktım kendimi suya. Acelesi varmış gibi ilerilere doğru yüzüyordu önümde. Ben de onu yakalamaya çalışıyordum. İnsan kalabalığının arasından sıyrılıp kendine boş bir alan yaratınca bana dönüp el salladı. Yanına yüzdüm. Birkaç kez dalıp çıktı. ?Uhhh, çok güzelll!? dedi neşeyle. Ben de birkaç defa daldım. Hanımağa?nın suyun altında çırpınan beyaz bacaklarına istemeden dokundum. Islanan saçlarını arkaya atıp yeniden yüzmeye başladı. Yüzmeyi çok sevdiği ve özlediği belliydi. Ben de peşine takıldım. Hanımağa suya bata çıka ilerliyordu. Bir ara gözden kayboldu. Etrafıma bakınırken birden yanımda bitiverdi. Denizin içinde oyun oynamayı seviyordu.Bol tuzlu Akdeniz suyu bizi yukarda tutarken diğer insanları seyrettik. Hanımağa?nın sitenin eski hali ve eski komşuları ile ilgili anlattıklarını dinledim. Sonrasında o daha ilerilere doğru yüzerken ben olduğum yerde sırtüstü bıraktım kendimi, gözlerimi kapadım. Kollarımı iki yana açıp yaşadığım anın zevkini çıkardım.Nerdeyse su üstünde uykuya dalacak hale gelmiştim. Birden bir sarsıntı hissettim ve kendimi suyun içinde buldum. Hanımağa beni suyun içine itmişti. Ben korku ve şaşkınlık yaşarken o bir çocuk gibi eğleniyor, kahkahalar atıyordu. Kendime gelince ?Demek öyle, al bakalım!? diyerek ben de onu omuzlarından tutup suya batırdım. Bir süre çırpınıp durdu. Bırakınca yukarı çıktı. Artık Hanımağa?lık geride kalmış, küçük bir çocuk gibi olmuştu. Şen kahkahaları birbirine karışıyor, beni suyun içine itiyordu. Yarım saat kadar kaldık suda, sonra da çıktık. Adana güneşi öğle vakti insanın beynini haşlıyordu çünkü. İnce ince akan suyun altında duşumuzu aldıktan sonra şezlonglarımıza uzandık, kurulandık. Kısa bir süre sonra Hanımağa plaj çantasından güneş kremi çıkardı ve kollarını, bacaklarını ve kalçalarını kremledi. Ardından bana uzatıp sırtına sürmemi istedi. Adrenalim yeniden yükseldi bunun üzerine. Kremi aldım, Hanımağa da yüzüstü uzanıp başını ellerinin üzerine koydu.Kremden bolca döktüm elime ve belini, sırtını, omuzlarını kremledim güzelce. Beyaz teni kadife gibi yumuşak ve bir davul gibi gergindi. Parmaklarımın altında sıcaklığını, yakıcılığını hissediyordum fazlasıyla. Karımın öz teyzesiydi, benim de teyzem sayılırdı, üstelik bir Hanımağa?ydı ama sonuçta bir kadındı. Yasemin?in sözleri yeniden geldi aklıma. Hanımağa benden hoşlandığı için mi beni buraya getirmişti? Amacı sadece yüzmek miydi? Yoksa bana karşı duygusal bir şeyler hissediyor muydu gerçekten? Yıllardır yalnız, dul bir kadındı. İçimde iyi ve kötünün savaşı yaşanıyordu. Bir yanım ?Evet, senden hoşlanıyor. Onun için buraya getirdi seni, yalnız kalmanızın sebebi bu!? derken öbür yanım ?Saçmalama, o kadın karının teyzesi, böyle bir şeyi aklına bile getirme!? diyordu. Kararsızdım. Neyi nasıl yapacağımı çözemiyordum.Bikininin altındaki dolgun yuvarlak götüne kilitlenmiştim. Tüysüz bel çukuru ile bikini kumaşının arasında kalan ince boşluktan beyaz götünün yarığı belli oluyordu. Bir Hanımağa idi, etrafı erkeklerle sarılmıştı ama bakımlı bir kadındı yine de. Vücudu kıldan, tüyden arınmış, tertemizdi. Kalçalarının arkasına da bir miktar krem sürdüğümde mayışmış bir halde ?İyi yaptın, oralara da sür iyice!? dedi. Kalçalarını kremlemekle okşamak arası hareketler sergilediğimin farkındaydım ama Hanımağa?dan herhangi bir tepki gelmiyordu. Şort mayonun altında yarağım sertleşip kalınlaşıyordu her geçen saniye. Sonunda ?Bitti mi, yeter mi!? diye sorduğumda ?Yeter, sağ ol. Hiç halim yok şimdi, kalkınca ben de senin sırtına sürerim!? dedi. Bir şey demeden kremi yere bıraktım ve sırtüstü uzandım. Hanımağa kendinden geçmiş, şemsiyenin gölgesi altında uykuya dalmıştı. Esen sıcak rüzgâr sırtına dökülen sarı saçlarını kurutmuş, hafif hafif dalgalandırıyordu. Yarı çıplak bedenini izliyordum bir film izler gibi. 45 yaşında ve o konumda bir kadın için etekli, hafif kapalı bir mayo giyebilecekken ve belki öylesi daha uygun olabilecekken karımın bile pek tercih etmediği bir mayo daha doğrusu bikini giymişti. Neden böyle bir tercih yapmıştı? Benden hoşlandığı için mi? Ne olursa olsun halimden memnundum. Sıcak rüzgâr daha fazla düşünmeme engel oldu ve ben de ağır ağır gözlerimi kapadım. Ancak kısa bir zaman sonra Hanımağa?nın çalan telefonuyla uykum bölündü. Hanımağa ise duymamıştı telefonu. Plaj çantasından aldım telefonunu. Arayan kulüp müdürüydü. Hanımağa?ya seslendim ama duymadı, bunun üzerine dürtmek zorunda kaldım. Kendine gelince kulüp müdürünün aradığını söyledim. Dişlerini sıktı sinirden, diğer insanların duymaması için kısık sesle ?Amına koyduğumun herifi, bir işi de kendin yap!? dedi ve telefonu elimden alıp açtı. Müdür akşama gelecek misafirler için özel bir isteğinin olup olmadığını soruyordu. Hanımağa önce güzelce payladı adamı, ardından da en güzel kızları adamların masasına koymasını, gece de istedikleri kızlarla otele göndermesini söyledi. Ve bütün bunlar için adamlardan kesinlikle herhangi bir para alınmayacaktı. Adamlar Hanımağa?nın özel misafirleriydi. Telefonu kapatıp plaj çantasına koydu yeniden. Bana dönüp gelecek adamların politikacı olduğunu, yeni açacağı kulüp için gerekli izinleri alma konusunda onlardan destek istediğini söyledi. Karşılığında da adamları kulübünde ağırlayıp yataklarına kızları sokuyordu. ?Ne yaparsın al gülüm ver gülüm. Benim o adamlara ihtiyacım var, onların da bana. Her şey karşılıklı!? dedi. Ardından da ?Gel bakalım, biraz da ben süreyim senin sırtına!? diyerek yerdeki kremi aldı. Yüzüstü uzandığımda sırtımı, belimi, omuzlarımı, kalçalarımı ve baldırlarımı sanki kırk yıllık masözmüş gibi masaj yaparak kremledi. Oldukça rahatlatıcı olmuştu bu. ?Hanımağam nerden öğrendin böyle masaj yapmayı!? dediğimde ?Bu hayat insana her şeyi öğretir Tuğrul, her şeyi!? dedi derin bir iç çekerek. Bir sigara yaktı ardından. Derin ve kederli birkaç nefes çektikten sonra paketi bana uzatıp yakmamı istedi. İtiraz etmedim, bir tane alıp yaktım, dumanı içime çekmeden içtim sigarayı. Saat 14:00?e geliyordu. ?Sen acıkmadın mı!? diye sorunca ?Acıktım, ne yiyelim!? dedim. Hanımağa başını kaldırıp etrafa bakındı, şezlongları getiren adama el işareti yaptı. Adam hemen önümüzde bitiverdi. ?Emret abla!? dedi gelecek bahşişin kokusuyla. Hanımağa elini cüzdanına attı, 200 lira çıkarıp adama uzattı. ?Al bunu, bize patates kızartması, köfte, işte yemeklik ne varsa getir. İki tane de buz gibi bira getir. Üstü kalsın sende!? deyince adamın yüzünde güller açtı. Koşarak yanımızdan uzaklaşırken ?Hanımağa kusura bakma, cüzdanı evde unuttum, pantolonun cebinde kaldı!? dedim. Gözlerini üzerime dikip ?Ne demek şimdi bu, senden para isteyen mi oldu!? dedi kızmış gibi. Hem şezlong ve şemsiyenin parasını hem yemek parasını o ödemişti, kadının yanında kendimi jigolo gibi hissettim bir an. On dakika kadar sonra adam bir tepsinin üzerinde ızgara köfte ve iki birayla geldi. Hanımağa kutu birayı açıp ?Hadi sağlığına!? diyerek benimkine vurdu ve derin bir yudum aldı. Yemeğimizi sessizce yedikten sonra bir süre daha uzandık. Şemsiyeyi kenara çekip çıplak güneşin altında güneşlendik. Yemeğin ve biranın rehaveti ile epey bir zaman uyuklar halde kaldık. Akşamüzeri yeniden denize girdik. Öğlenki yoğunluk azaldığından daha rahat hareket edebiliyorduk. Hanımağa çocuk gibi neşeli ve keyifli haline geri dönmüştü. Uzun kulaçlar ata ata kıyıdan epey açıldık. İnsanlar artık birer noktadan ibaret hale gelmişlerdi. Su ara sıra ağzıma, burnuma giriyordu. Gözlerim de kızarmış, yanıyordu. Hanımağa?nın da gözleri tuzlu suyla yıkanmıştı benimki gibi. Suyun üstünde durup birbirimize bakarken aramızda bir metre ya var ya yoktu. Uzun sarı saçlarını geriye attı. Ayaklarını çırpıyor, kollarını yana savuruyordu. Bakışları Yasemin?in söylediklerinde pek de haksız olmadığını açığa çıkartıyordu. Kıyıdan bu kadar uzağa sürüklemişti beni. Bir sebebi olmalı diye düşündüm. Ona doğru ilerledim. Ellerimi korkarak da olsa beline attım ve kendime çektim. Sonra da dudaklarından öptüm. Bunu yaparken vücudum heyecandan ve korkudan zangır zangır titriyordu. Hanımağa ellerini omuzlarıma bastırıp kendini geriye çekti, hemen ardından da suratıma sağlam bir tokat attı. Neye uğradığımı şaşırdım ve hiçbir tepki veremedim. Denizin içinde Hanımağa?dan dayak yemiştim. O an ?Her şey sona erdi, salak herif, bir çuval inciri berbat ettin!? dedim kendi kendime. Ancak saniyeler sonra Hanımağa?nın yüzünde belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Sanki yaptığım küçük yaramazlık onu neşelendirmiş, keyiflendirmişti. Hiçbir şey demeden kıyıya doğru yüzmeye başladı. Bense hemen takip etmedim onu. Bir dakika kadar olduğum yerde kalıp bu tokadın anlamını çözmeye çalıştım. Kıyıya çıktığımda Hanımağa duşun altındaydı. Yanına gittiğimde yan gözle bana baktı ve yine bir şey demedi. O gittikten sonra soğuk suyun altında duş aldım. Şezlongda yanına uzandığımda da konuşmadı benimle. Bunun üzerine fısıltıyı andıran bir sesle ?Özür dilerim!? dedim. Bu sırada bir sigara yakmış, bacak bacak üstüne atmış denizi seyrediyordu. Yan gözle bakıp beni süzdü, yüzünde denizdeki gülümsemesi belirdi. Ama hiçbir şey demedi. O anda ne karımın teyzesi ne de Hanımağa?ydı. Yalnızca Nurcan?dı. Sigarasını söndürünce ?Hadi kalkalım!? dedi. Elbisesini giyerken ben de toparlandım. Evin yolunu tuttuk ama önce sitenin yanındaki markete uğrayalım deyince oraya gittik. Marketten ekmek, beyaz peynir, kavun, rakı, domates, salatalık vs. aldık. Daha doğrusu hepsini Hanımağa aldı, bense sessizce aldıklarını taşıdım. Evde karşılıklı içecektik demek ki. Merdivenlerden çıktık yukarı. Elimdekileri mutfağın tezgâhına bıraktım. Peynir ve rakıyı tek kapılı buzdolabına koydum. Hanımağa çekyata oturmuş, gözlerini üzerime dikmişti. Ne diyeceğimi bilemezken bana bakıp ?Salak!? dedi alay eder gibi. Peşinden ne diyecek diye merak ederken ayağa kalkıp önüme geldi. Suratıma sert bir tokat attı tıpkı denizdeki gibi. Çıkan ses küçük evin içini çınlattı. Sol yanağımda şiddetli bir sızı hissettim. Eli oldukça ağırdı. Derken başımı iki elinin arasında sıkıştırıp beni kendine çekti ve dudaklarıma asıldı?
07 Kasım 2022, at 10:26
Alıntı