Tekil Mesaj gösterimi
DurumOffline
admin
No Avatar
Uyarı:
Profil detaylarını görmek için üye girişi yapmalısınız

Üyeliğiniz bulunmuyorsa Kayıt ol linkine tıklayarak kayıt olabilirsiniz.

Arkadaşımın Karısına Hülle! (1)

 
Post #1


Arkadaşımın Karısına Hülle! (1)Çocukluktan arkadaşım Ramiz ile bir tesadüf sonucu yıllar sonra karşılaştım. İlkokuldan mezun olduktan sonra başka bir ilçeye taşınmıştık, eski mahallemle bağım kalmamıştı. Aradan nerdeyse 30 yıl geçmişti. Ramiz amcasının ve babasının izinden gitmişti. İlahiyat okumuş, özel bir kursta din öğretmenliği yapıyordu. O günden sonra Ramiz ile haftada en azından bir kez telefonlaşmaya, Sosyal Medya üzerinden görüşmeye başladık. Evliydi ama Sosyal Medya sayfasında karısının tek bir fotoğrafı bile yoktu. Oysa kendisinin yüzlerce fotoğrafı ve videosu vardı. Dünya görüşü olarak birbirimizin zıddıydık ama ne de olsa çocukluğuma ait bir hatıraydı Ramiz. Beraber az oynamamıştık. Evlerine çok girip çıkmıştım, rahmetli annesinin yemeklerini az yememiştim. Birkaç ay sonra evine davet etti. "Yarın akşam gel, sohbet, muhabbet ederiz!" deyince teklifini kabul ettim. Ramiz de artık başka bir semtte oturuyordu, beni dostça karşıladı. Karısının adı Huriye idi. Ramiz'den çok daha gençti. Uzun boylu ve kapalı, tesettürlü ama güzel bir kadındı. Soğuk bir şekilde, "Hoş geldiniz!" dediğinde, "Hoş bulduk!" diyerek elimi uzattım, ama elim havada kaldı. (Ulan salak din hocasının karısına el uzatılmaz tabii ki!) dedim içimden. Ramiz bozulur gibi oldu ama belli etmek istemedi. Ben Ramiz ile salona geçerken karısı başka bir odaya girdi. O akşam çay, tatlı ve meyve ikramını Ramiz kendisi yaptı. Karısı yanımıza hiç uğramadı. 10 yıl evli kaldıktan sonra boşanmıştım, 2 oğlum vardı, anneleriyle kalıyorlardı. Ramiz 5 yıldır evli olmasına rağmen çocuğu olmamıştı. Problemin kimde olduğunu sorduğumda net cevap vermek yerine kaçamak sözlerle geçiştirdi. "Doktora hiç gittiniz mi, bunun artık tedavisi var sonuçta." dediğimdeyse, "Ben pek inanmıyorum tıbba, Allah vermeyince vermiyor!" dedi. Üniversite mezunu, eğitimli bir adamdı ama sofuluğu hepsinin önündeydi. Ben yine de doktora gitmelerini tavsiye ettim. Eski baldızım uzun yıllar tedavi gördükten sonra hamile kalmış, anne olmuştu. İsterlerse onların gittikleri doktordan randevu alabileceğimi söylediğimde, "Gerek yok, sağ ol!" diyerek istemedi. Gece boyu yaptığımız sohbette Ramiz ara ara laf sokup durdu. Kendisi gibi dini yönü kuvvetli biri olmadığım için böyle davranıyordu. Hoşlanmadım hareketlerinden, ama yine de sesimi çıkartmadım ayıp olmasın diye. Ancak o günden sonra Ramiz'i aramadım. O beni aradı birkaç kez. Soğuk soğuk yaptığım konuşmalara karşın o gayet sıcakkanlı konuşuyordu. Hatta yine davet etti beni. "Bu sefer yemek de yeriz!" dediğinde kibarca teklifini geri çevirdim. Ondan sonra da uzun bir zaman aramadı. Ama altı ay kadar sonra bir akşamüstü aradı. Sesi sıkıntılıydı. "Ne oldu, hayırdır?" diye sorduğumda karısından boşandığını söyledi. Benim için ufak çaplı bir şoktu bu söylediği. "Ciddi misin, ne oldu peki?" dediğimde, "Oldu artık, yapacak bir şey yok!" dedi. Karısının babasının yanına taşındığını, kendisinin de evde kaldığını söyledikten sonra benimle konuşmak istediğini, çok sıkıntılı olduğunu, kabul edersem çok sevineceğini ekledi. Böyle bir durumda onu yalnız bırakmak istemedim. "Tabii ki gelirim, ne demek!" dedim. Hemen o akşam Ramiz'in yanına gittim. Sesindeki sıkıntı yüzüne de yansımıştı, zayıflamış gibiydi. "Kavga mı ettiniz, niye boşandınız, nedir sebebi?" diye sorduğumda, "Derin mesele. Bir sürü sebep var aslında ama en önemlisi çocuğumuzun olmaması. Allah bize bir evlat nasip etmedi. Çok istedik ama olmadı. Sık sık tartışıyorduk bu yüzden. En son tartışmamızda daha fazla dayanamayıp üçüncü defa boşadım. Evden kovdum, babasının yanına gönderdim!" diye karşılık verdi. "Resmi olarak boşanmadınız mı yani?" diye sordum, şaşırmıştım. Ramiz başını kaldırıp, "Benim için resmi nikahın bir önemi yok, formalite icabı yapılan bir şey. Dini nikah olmadan evlilik olmaz, bizim de nikahımız düştü, artık evli değiliz!" dedi. Ramiz sandığımdan daha sofu bir adamdı. Beni salonda bırakıp mutfağa gitti. İki bardak çayla döndü. Boşanmıştı ama yaptığına pişman olduğu her halinden belliydi. O da sanki ne düşündüğümü anlamış gibi, "Huriye'yi boşadım boşamasına ama pişman oldum. Bir hata ettik, nefsimize yenildik, şeytana uyduk. Arayıp konuştum, pişman olduğumu söyledim, o da benim gibi pişman, barıştık. Anlayacağın o da dönmek istiyor..." dediğinde, araya girip, "Ne güzel işte, dönsün, madem barıştınız daha ne diye üzülüyorsun?" dedim. Ancak Ramiz bana öyle bir baktı ki küfreder gibiydi. "Ah benim güzel arkadaşım, her şey o kadar kolay olsa keşke. Dini meselelerde zayıf olduğun gene belli oldu. Bir hata ettik, boşadık karıyı ama geri almanın da şartları var. Kendine göre kuralları, kaideleri var. Üç talakla boşadım ben Huriye'yi. Şimdi yeniden benimle evlenmesi doğru değil, helal olmaz. Yeniden nikah yapsak bile o nikah geçerli olmaz. Huriye'nin önce başka biriyle evlenmesi, ondan boşandıktan sonra benimle evlenmesi gerekli. Öbür türlü hemen nikah yapamayız!" dediğinde şaşkınlığım daha da arttı. "Nasıl yani, yenge önce bir adamla evlenecek, ondan boşanırsa seninle evlenecek öyle mi?" diye sordum emin olmak için.Ramiz başını sallayarak, "Aynen dediğin gibi, önce birini bulup evlenecek, nikah kıyılacak, ondan da boşandıktan sonra benimle evlenecek. Öbür türlü evlenemeyiz. Seni de bunun için çağırdım zaten!" dediğinde olduğum yerde kıpırdadım ister istemez. "Ne demek bu, nasıl yani?" diye sorduğumda, "Şey, senden Huriye ile evlenmeni istiyorum!" deyince göğsüme ayı oturmuş gibi oldu. "Ne demek bu Ramiz, nasıl iş bu dediğin, tövbe tövbe!" dediğimde, kalkıp yanıma oturdu. Elini dizime koyup, "Beni dinle, bunun dinen böyle olması gerekiyor. Arkadaşım olarak da senden yardım istiyorum. Huriye ile aranda dini nikah yapılacak, bir zaman onunla evli kalacaksın, ondan sonra da boşanacaksın. O zaman Huriye benimle evlenebilir. Şeyhimle konuştum, bunun başka yolu yok. Huriye Şeyhimin kızıdır. İşin kötü tarafı da o zaten. Cemaat içinde duyulur edilirse Şeyhim de ben de insan içine çıkamayız. Cemaat içinden biri olmaz. Kimsenin tanımadığı, bilmediği biri lazım bize. Şeyhim ehli namus, feraset sahibi, düzgün birini bulmamı istedi benden. Ben de seni seçtim. Ayrı dünyaların insanı olsak da etrafımda güvenebileceğim başka kimse yok. Senden Allah rızası için yardım istiyorum!" dedi. Sözleri biterken hafiften ağlıyordu, gözleri nemlenmişti. "Hülleci mi olacağım yani?" dediğimde ise birden coşup ellerini kaldırdı havaya ve "Tövbe haşa, tövbe haşa!" dedi sert bir sesle. "Hülle sonradan uydurulan bir şey, öyle bir şeyin dinde yeri yoktur. Tövbe de Sinan, günaha girme. Bu hülle değil, gerçek bir nikah olacak. Şeyhimin belirleyeceği bir süre boyunca Huriye ile evli kalacaksın, ondan sonra da boşanacaksın. Başka yolu, çaresi yok bu işin. Ama Hülle deme sakın, günaha girme!" dedi. İlk andaki coşkulu hali kaybolmuş yeniden sakinleşmişti. Ramiz beni ikna etmek için dil döküp durdu bir süre. Unuttuğum, çocukluğumuza dair anılarımızı anlattı. İki elimi hararetle tutmuş ağlamaya başlamışken sonunda yelkenleri suya indirip, "Tamam tamam, yeter artık ağlama, yapacağım, ne istersen yapacağımé" dedim. Sıkı sıkı sarıldı boynuma, hatta elimi bile öpmeye kalktı ama izin vermedim. O gece yapılacak nikahla ilgili konuşup anlaştık. Nikahı Şeyhim dediği kayınbabası kılacaktı. İki de şahit getirecekti. Nikahın gününü ve saatini kararlaştırdık. Ertesi hafta Cuma öğleden sonrası için izin aldım. Ramiz beni arabasıyla işyerinin oradan alıp Şeyhin evine götürdü. Fatih'te iki katlı, eski ahşap bir evin önünde durduk. Arabadan inecekken Ramiz ceketinin cebinden 1.000 Dolar çıkarıp uzattı. "Bu ne böyle?" diye sorunca, "Bunu mehir olarak geline vereceksin!" dedi. Pek anlamadım ama parayı cebime koydum. Kapıyı üstünde uzun bir hırka olan genç bir adam açtı. Eliyle gösterdiği odaya geçtik. Yerdeki minderlerin üzerinde yaşlı, kafasında sarık olan çember sakallı bir adam vardı. Gri bir şalvarla gene gri bir hırka vardı üstünde. Yerinden kalkmadan elini uzatınca Ramiz atıldı, önünde diz çöküp elini öpüp başının üstüne koydu. Ben de aynısını yaptım gayriihtiyarî. Şeyh denilen adamın yanında birisi daha vardı. Şahitti anlaşılan. Adam oldukça sessizdi, şaşı gözleriyle beni süzüyordu. Bize kapıyı açan genç de gelip karşımıza oturduğunda Şeyh beni tanımak için sorular sordu, ben de kendimce doğru olduğuna inandığım yanıtlar verdim. Cevaplarım kendisini pek tatmin etmemiş gibi görünüyordu, ancak Ramiz, "Ben kefilim Şeyhim, Sinan kardeşime her türlü kefilim!" deyince, Şeyh, "Tamam o zaman. Huriye'yi çağırın gelsin!" dedi. Bize kapıyı açan genç fırlayıp odadan çıktı. Az sonra merdivenlerden ayak sesleri geldi. Gencin ardından Ramiz'in boşandığı karısı, benimse karım olacak Huriye Hanım içeri girdi. Etekleri yeri süpüren uzun siyah bir çarşaf giymişti. Elleri ve yüzü bile kapalıydı, sadece küçük bir aralıktan gözleri görünüyordu. Şeyhin yani babasının işaretiyle yanıma oturduğunda Ramiz odadan çıktı. Şeyhin huzurunda nikahımız kıyıldı, adamla genç şahitlik yaptı. Şeyh, "Mehir olarak ne vereceksin?" deyince Ramiz'in verdiği parayı çıkarıp uzattım. Şeyh parayı kızına yani karıma vermemi istediğinde ona uzattım. Siyah eldivenli elini uzatıp çekinerek aldı parayı. Sonrasında şahitler ve Huriye Hanım odadan çıktılar. Şeyh ile baş başa kalmıştım. Bana Huriye Hanım ile en az 3 ay boyunca evli kalmam gerektiğini söylediğinde, "Nasıl isterseniz!" dedim. İşim bitmişti, nikah da yapılmıştı. "Bana müsaade, elinizi öpeyim!" diyerek yerimden kalkmak istediğimde, "Nereye?" dedi geriye yaslanarak. "Gidiyorum, nikah yapıldı ya?" dediğimdeyse, "Bu iş böyle olur mu yahu, Allah'ı mı kandırmaya çalışıyorsun sen? Ramiz seninle konuşmadı mı?" dedi sinirlenmiş gibi. Boş boş baktığımı görünce, "Bu öyle basit bir şey değil, sen anlayamamışsın durumu. Sen şimdi benim kızımla evlendin, gerçek bir evliliktir bu. Gerçek evliliklerde ne olur? Karı kocanın vazifeleri vardır. Görevleri vardır. En az 3 ay boyunca Huriye ile evli kalacaksın, bu gerçek bir evliliktir. Sen anlayamadın mı" dedi sakallarını çekiştirirken. "Valla kusura bakmayın, tam anlayamadım. Nikah oldu, tamam. 3 ay sonra da boşanacağım kızınızdan. O süre boyunca ne olacak yani, nasıl bir şey bu anlamadım ki?" dediğimde Şeyh oflayıp pufladı. Elindeki kehribar tespihi çekerken, "Bak evladım, sen belli ki dini hükümler konusunda zayıfsın. Olabilir. Herkes bizim gibi olacak değil elbette. Senin anlamadığın şey bu gerçek bir evlilik, bunu çözemedin mi? Karı koca aynı evin içinde yaşayacaksınız, aynı sofradan yiyeceksiniz, aynı yatağı paylaşacaksınız!" dediğinde beynimde şimşekler çaktı birden. "Nasıl yani, bu nasıl iş Hocam? Kızınızla ben, yani, öyle şey olur mu, o Ramiz'le evlenmeyecek mi?" dedim. Şeyh sakalların örttüğü ağzında parlayan dişleriyle gülümsedi, "Evladım, Ramiz'le evlenecek ama bunun zamanı var. O zamana kadar da seninle evli kalacak. Belli ki Ramiz sana utandığı için anlatamamış durumu. Sen şimdi Huriye ile gerçekten evlendin, gerçek birer karı koca oldunuz. Bundan sonra en az üç ay boyunca sen nereye Huriye oraya, anladın mı? Şimdi karını al, evine götür. Karı koca ne yaparsa nasıl yaşarsa sen de onu yap, öyle yaşa!" dedi. Bir şey dememe izin vermeden de eliyle çıkmamı istedi. Odadan çıktığımda Ramiz yan odada sandalyede oturuyordu. Beni görünce ayağa kalktı, "Ne oldu, ne konuştunuz?" diye sordu elimi tutup. Fısıltılı bir sesle, "Ya Ramiz, senin Şeyhin bir şeyler dedi ama benim kafam almadı. Bak şimdi kardeş, ben senin karınla evlendim!" dediğimde sözümü kesip, "O artık senin karındır!" dedi. "İyi tamam, öyle olsun. Şimdi evlendim ben, adam diyor ki bana al karını götür, siz artık karı kocasınız diyor. Bu nasıl iş Ramiz?" dedim dişlerimi sıkarak. "Evet, doğrudur. Huriye ile sen karı koca oldunuz. Bu gerçek bir nikahtır. Ben sana söyleyemedim. Hem utandım hem de belki sen biliyorsundur diye sözünü etmedim. Şeyhimin dediği gibi en az 3 ay boyunca evli kalacaksınız, bu işin kuralı bu!" dediğinde onu sarstım. "Ulan geri zekalı, adam aynı yatağı paylaşacaksınız dedi bana, bu ne demek, nasıl iş böyle?" dediğimdeyse yüzüme bakmadan, "Sinan bu işi daha fazla uzatma, kurallar açık, Şeyhim sana söylemiş, ne denmişse onu yapacaksın. Huriye yukarıda, onu alıp evine gidebilirsin!" dedi. "Ulan oğlum, ben bunu göstermelik bir şey sanıyordum, şimdi nasıl onu alıp eve götüreyim. Benim çocuklarım geliyor eve, onu görürlerse ne olacak? Hem sen nasıl bir adamsın lan? Karın benimle yatacak diyorum sana? Pezevenklik mi yapıyorsun sen?" dedim sinirle. Ramiz sağ elini ağzımın üstüne koyup bastırdı, "Tövbe de Sinan, o nasıl söz öyle? Dinimiz ne emretmişse ben onu yapıyorum, senden de yardım istedim. Böyle yapacağını bilseydim hiç konusunu açmazdım!" dedi. Ağzımdaki titreyen elini çekti. Sonra da bir şey demeden evden çıktı. Şahitlik yapan gençle adam da görünmüyorlardı. Anlaşılan evde Şeyh ve Huriye Hanımdan başka kimse yoktu. Ne yapacağım ne edeceğim diye düşünürken odanın kapısı açılıp Şeyh çıktı. Düşünceli halimi görüp, "Ne var ne oldu, sen niye hala gitmedin?" diye sordu. Ona konuyu olduğu gibi anlattım. Derin derin iç geçirdi, elindeki tespihi hırkasının cebine koyup, "Sen artık evli bir adamsın. Huriye de senin haremindir, helalindir. Çocukların ona bir şey derler diye korkuyorsan hiç korkma, o da artık onların anaları olmuştur. Şimdi karını al evine götür, bütün bunları da dert etme!" dedi. (Bu nasıl iş amına koyayım!) dedim içimden birkaç sefer. Sonra da Şeyhin bakışları arasında ahşap merdivenlerden yukarı çıktım. Kapısı açık odalardan birindeydi Huriye Hanım. Yatağın üstünde oturmuştu. Önünde iki tane büyük valiz vardı. Beni görünce ayağa kalktı. Küçücük aralıktan kahverengi parlak gözleriyle beni süzdüğünü görüyordum, bir şey demeden bir süre öylece kaldık. "Beraber gitmemiz gerekiyormuş. Yani benim evimde yaşayacakmışsınız artık. Ben bunu bilmiyordum, benim için de sürpriz oldu ama artık yapacak bir şeyimiz yok!" dediğimde, "Nasıl buyurulmuşsa öyle olacaktır elbette!" dedi fısıltılı bir sesle. Gene bir sessizlik oldu odada, ne diyeceğimi bilmiyordum çünkü. "Bunlar mı eşyalarınız?" diyerek valizleri gösterince, "Evet!" dedi yine fısıldayarak. Valizleri kaptım, oldukça ağırlardı. Benim peşimden kendisi de siyah bir sırt çantasıyla deri çantasını alıp merdivenlerden indi. Şeyh kapının önündeydi. Huriye Hanım babasının elini öpünce ben de öptüm. Şeyhin yüzü gülüyordu şimdi. Omuzlarımdan tutup sarstı beni. "Artık sen de benim damadım oldun. Bundan sonra ne zaman istersen yanıma gelebilirsin. Huriye sana söyler nasıl yapacağını!" dedikten sonra da bizi evden yolcu etti. Sokağın başına kadar elimde valizlerle yürüdüm, Huriye Hanım da birkaç adım arkamdan geliyordu. Bu arada kalın, yüksek topuklu siyah ayakkabılar giydiğinden 'Tak tuk!' sesleri dar sokakta yankı yapıyordu. Geçen bir taksiyi durdurdum. Evin adresini söyledim. Yol boyu ne yapacağımı düşünüp durdum ama işin içinden çıkamıyordum. Evim büyük bir sitede 2 1 dairelerin olduğu bloktaydı. Komşuluk ilişkileri hemen hemen yok gibiydi. 2 yıldır oturduğum binada tanıdığım tek kişi kapıcıydı. Kimse kimsenin hayatına karışmıyordu, bu iyi bir şeydi. Asansöre bindik. İlk kez bu kadar yakındık birbirimize. Huriye Hanım başını önüne eğmişti. Yüksek topukluları ile boyu hemen hemen benimle aynı hizaya gelmişti. Dokuzuncu kattaki daireme geçtik. Genelde düzenli, tertipli birisi olduğum için evde dağınıklık yoktu. Huriye Hanım'a küçük evin odalarını, mutfağını ve banyosunu gösterdim. "Güzelmiş!" dedi sadece. Yatak odasına valizlerini koydum, kendisi de odaya geçtikten sonra kapıyı kapattı. Salona geçip oturdum koltuğa. Çocukluk arkadaşıma yardımcı olmak için bir işe girmiştim ama işin ucu hiç tahmin edemediğim noktalara gelmişti. Göstermelik bir nikah olacak sanmıştım, oysa şimdi yatak odasında eski karısı vardı, benim de yeni karımdı. Çocuklarıma durumu nasıl açıklayacaktım. Büyüğü 10 küçüğü 6 yaşındaydı. Anneleri ile biraz problemli ayrılmış olsam da halen görüşmeye devam ediyordum. Sonuçta iki çocuğumun annesiydi. Çocukları iki haftada bir Cumartesi günleri alıyor, beraber gezip eğleniyorduk. Ama arada eve de getiriyordum. Şimdi gelip Huriye Hanımı görürlerse ne olacaktı? Yanıtsız sorular kafamda gidip gelirken yatak odasının kapısı açıldı. Az sonra da Huriye Hanım göründü. Başka bir şekle, başka bir kimliğe bürünmüştü şimdi. Üstündeki çarşafını çıkarmıştı. Uzun ve dar siyah bir etekle kırmızı göğsü açık, kısa kollu bluz giymişti. Şişkin memelerinin derin çatalı meydandaydı. Ayaklarında siyah file çoraplar vardı. Çıplak bembeyaz göğsü ve kolları ile ayakta duruyordu. Saçlarını da açmıştı, sırtına inen uzun siyah saçlarını arkadan atkuyruğu yapmıştı. Onu böyle görünce heyecanlandım. Ayağa kalkıp oturmasını istedim, ben de yeniden oturdum. Ramiz'in eski karısı tam bir afet-i devrandı. Ama artık benim karım olmuştu. Ve gerdeğe girme zamanı gelmişti... [Sinan]
03 Mart 2021, at 12:57
Alıntı